Sanal müzemiz 24 saat açıktır

Ayşe Çakır İlhan ile Eğiticilerin Eğitimi Üzerine Söyleşi

Müzeler en temelde arşiv mekânları olarak hafıza ve pedagojinin sahasında yer alır. Bu mekânlarda kendine yani içerdiği malzemeye göndermeyle bilgi üretilir, çağırılır ve aktarılır. Pedagoji bilginin üretimi ve aktarımıyla devreye girer ancak bu çok geniş bir şemsiye olduğundan müzedeki etiketler, nesnenin sergilenme şekli ve dizimi, mimarisi ve yayınlarına kadar pek çok unsur bunun altında sıralanır. Müzeler sıklıkla var olan bilgiyi tahkim ederken nadiren kanaatleri değiştirmeye yönelir ve bilginin ya da daha iddialı olacak ama tarihin üretilmesinde müzelerin pedagojik gücünden yararlanılır.

Müze eğitimi, müzenin pedagojik niteliğine dâhil olmakla birlikte uygulamaları ve yöntemleriyle bu nitelikten özerk bir ihtisas alanına işaret eder. Kendi teknikleri, sergilemelerden bağımsız perspektifi ve olgusal bilgiye mesafesiyle müze eğitimi belki de müzelerdeki en özgür ortamları yaratan konumundadır.

Türkiye’de bu alanın gelişimi, alana dair bilgi ve yöntemlerin üretildiği ülkelerden farklı bir süreci takip eder. Batı’da müze eğitimi, müzegezeri dikkate alma ihtiyacıyla müzeler tarafından üretilirken bizde, müzegezeri dikkate alın diyen dışarıdan bir sesin çabasıyla gelişir. İçerden gelişen müze eğitiminin kurumlarda hakimiyet kazanıp dikkate alınması hızla gerçekleşmişken, müzeleri dışarıdan yönlendirmeye çalışan 1997 yılında Ankara Üniversitesi bünyesinde kurulan Müze Eğitimi Anabilim Dalının gayretleri hedeflerine henüz yaklaşabilmiştir.

Müzelerin hemen hepsinin artık eğitim departmanları var ve buralarda çocuklara, yetişkinlere ve ailelere yönelik eğitimler düzenlenmektedir. Bununla birlikte MEB vasıtasıyla okullar ve öğretmenlerin de müze eğitimine ilgileri oldukça artmış vaziyette. Bu gelişmeleri Müze Eğitimi Anabilim Dalı Başkanı Ayşe Çakır İlhan ile konuştuk.

Öncelikle MEB’in Müze Eğitimi Anabilim Dalı eliyle ve Kültür Bakanlığı ile temas halinde yürüttüğü eğiticilerin eğitimi programı kapsamında yapılan çalışmalardan söz edildi. Bu proje on beş bin öğretmenin müze eğitimi konusunda bilgi sahibi olmasını ve öğrencileriyle müzelere gittiklerinde nasıl bir eğitim gerçekleştirebilecekleri sorusunu cevaplamayı hedeflemektedir.

Projeyle dört gün boyunca müze eğitimine yönelik çalışmalar yapılmakta, son günse katılan öğretmenlerin bir eğitim tasarlayıp hayata geçirmeleri istenmektedir. Diğer günler müze eğitiminin (müze öncesi-müzede-müze sonrası) aşamalarına benzer bir akış gerçekleştirilerek, ilk gün tanışma sonrasında öğrencilerin öğrenmesini müzelerin nasıl destekleyebileceği ve nasıl bir eğitim etkinliği tasarlanır konusuna değinilmektedir. Ardından uygulama süreci başlamakta ve öğretmenler müze eğitiminin katılımcısı olarak bu sürece dâhil olmaktadır. Son günse müze eğitimi sonrasında değerlendirme nasıl yapılır konusuna ayrılmaktadır.

Kırk saat süren bu eğitimle öğretmenlerden okul dışı eğitim ortamlarını ve özellikle müzeleri daha sık kullanmaları beklenmektedir. Bu proje kapsamında İstanbul, Bodrum, Erzurum ve en son Urfa’yla birlikte toplam dört kentte eğitimler düzenlenirken, yedi yüz öğretmen de bu eğitimlere katıldı. Bu sayı bir yandan sevindirici bir yandan da endişe verici. Sevindirici olması katılan öğretmenlerin çevreleriyle, okuldaki meslektaşlarıyla kurdukları ilişki dolayısıyla, çarpan etkisi dikkate alındığında aslında bu sayının yedi yüzden çok daha fazlaya karşılık gelmesindendir. Ancak bir yandan da tüm bu gayretlere rağmen hedeflenen sayıya uzaklık, on beş bin öğretmenin bu eğitimlere katılımı nasıl mümkün olacak sorusuyla endişe yaratıyor. Bu endişeye rağmen İlhan, umut, enerji ve kararlılığından bir şey kaybetmiş değil.

Bu süreç sadece fiziki eğitimlerle ve eğitimlere katılan kişilerle kalmasın amacıyla projenin EBA’dan (Eğitim Bilişim Ağı) ulaşılan bir kitabı da hazırlanmış vaziyette. Bu kitapta öğretmenlerin bir müze eğitimi sürecinde hangi yöntemleri, aşamaları takip edebileceği, nasıl çalışmalar yaptırılabileceğiyle ilgili örnek ve yönlendirmeler mevcut. Oldukça açık bir dille yazılmış olan bu kitap vesilesiyle öğretmenler rahatlıkla kendi eğitimlerini tasarlayabilecektir. Bunun yanında hedeflenen öğretmen sayısına ulaşmak için uzaktan eğitimlerin de devreye sokulması gündeme alınarak belki de ilerde bu eğitimler hem fiziki hem sanal olarak yürütülebilecektir.

Söyleşiyi Journal of International Museum Education [JIMuseumED] /Uluslararası Müze Eğitimi Dergisi , 2020, VOL. 2, NO. 1, 1-14 http://dx.doi.org/XXXX-XXXX-XX okuyabilirsiniz.

 

Müze Eğitimi, Müzecilik, Ankara Üniversitesi, Ankara Oyuncak Müzesi

 

Mehmet Özgür Kızılkaya