Bugüne kadar resim sanatı alanında
Yapılagelmiş olanları inceleyeceğime,
Kendini bütün dünyaya kabul ettirmişler
Arasında beni en çok saranlarını ayırarak,
Onlara kendi aramalarımı, denemelerimi
Katacağıma,
Alışılagelmiş, basmakalıp, hazırlop
Klişeleşmiş çiğnene çiğnene tadı tuzu
Kalmamış hiçbir şeyi tekrarlamayacağıma,
Elimden çıkan her çizgiye
Her lekeye
Her renge
Her beneğe
Kendi aklımı
Kendi tecrübemi
Kendi tasamı
Kendi ömrümü, yüreğimi basacağıma,
Aldığım nefes, içtiğim su, bastığım toprak
Gözüm, kulağım, burnum,
Elim, belim, dilim, derim üstüne
Yemin ederim.
Yemini bozduğum gün
Buradan giderim.
Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun atölyesinin girişinde yer alan ve nice öğrencisine ilham olan bu metin belki de birçok meslek grubuna ya da hayat düsturlarımıza temel olabilecek derinlikte.Bir yandan açık olmayı, araştırmayı, bu işin erbaplarına, ustalara saygı duymayı öğütlerken beri yandan da özgünlüğü, samimiyeti, biricikliği; akıl, yürek, tecrübe, yaşanmışlıklar ve insanın kendi doğasının harmanıyla kıymetlendiriyor. Her okuduğumda yeni okumuşçasına bende hayranlık bırakan bu dizeler, yaşamında belki de varoluşunu arayan her bir fert için rehber olabilecek bir güçte. Ve öyle bir yemin ediyor ki; en yalın kelimelerle ama bir o kadar mert. “Aldığım nefes, içtiğim su, bastığım toprak gözüm, kulağım, burnum, elim, belim, dilim, derim üstüne yemin ederim.”
Bastığı toprağı eklemesi onun o gerçek Anadolu sevgisine ve hatta bizzat şu sözlerine bir atıf sanki:
“Ressamım, yurdumun taşından sürüp gelir nakışlarım. Taşıma toprağıma toz konduranın alnını karışlarım.”
Ressam, şair, yazar ve bir bilge olarak tanımlayabileceğimiz Bedri Rahmi tüm bu yeteneklerini doğallık ve tevazu ile gerçek bir halk adamı olarak sunar ya da sunma kaygısı taşımadığından yaşar demek belki ona daha uygun düşer. “Ne zaman bir köy türküsü duysam/Şairliğimden utanırım” diyebilen, tevazuyu içselleştirmiş bir dâhidir o.Benim bakış açımdan ya da benim kalbime dokunan Bedri Rahmi’yi anlatırken kelimelerimin kifayetsizliğini hissettiğim anda İlhan Berk’ in şu metni yetişti imdadıma…
“Bedri bir ressamdan, bir şairden çok forsa mahkûmlarına benzerdi. Eski büyük denizlerde, eski büyük gemilerde kürek çeken, deniz tutkunu, deniz kurdu mahkûmlara. Yeryüzüne yazmaya, çizmeye gelmiş o babacan gönüllü tutsak kullardan. İlle de bir ressama benzetmek gerekirse, araba, boyacı sandıklarını boyayan o adsız sansız halk ustalarına benzetebiliriz. Yaptığı işi onlar gibi abartmayan, alçakgönüllü, saygılı, sıradan. Resimlerinde onlar gibi olmamıştır, ama onlar gibi yaşamıştır. Bir halk adamı, bir derviş, bir ermiş yaşamı. Bedri’nin en belirgin yönü bu kalenderliği, halk adamlığıdır. Yaşarken bu yeryüzüne en çok onu koymak istemişti sanki. Yürüyüşü, oturuşu, kalkışı, gülüşü, sıkılışı, kızışı hep bu sıradanlığın, halk adamlığının simgesidir. Yerlidir. Şiirinde iç ve dış sarmaş dolaştır. Halk ozanını, türküleri çok iyi bilir. Ama kalıplaştırmaz. Aksine çağdaş beğeni ölçüleri içinde geliştirmeye çalışır. Yüzde yüz coşkudur onu şiire götüren. Gördüğü, kokusunu duyduğu her şeyi eksiksiz yansıtmak ister. Yedi kat göğün ardını ararken biraz derviş, biraz mistik, kafası kızınca isyancıdır.”
2024 yılı Eylül ayında aramızdan ayrılan çağdaş türk resim sanatının önde gelen isimlerinden Mustafa Ayaz’ın kendi adını taşıyan müzesinde 21 Eylül- 17 Kasım 2024 tarihlerinde gerçekleşen TUTKULU İKİ YÜREK sergisi kapsamında torun Rahmi Eyüboğlun’dan ‘Dedoni ve nenoniyi’ dinlemek, Bedri Rahmi ve Eren Eyüboğlu’nu deha sanat yönlerinin yanında daha kendilikleri ile tanımak, tevazularına, içtenliklerine tanık olmak onları anlamak adına keyifli ve öğretici bir deneyimdi. Kocaman harflerle tanıdığımız, belki kitaplarında, ders kitaplarında ve eserlerinde biraz mesafe ile öğrendiğimiz iki sanatçının satır aralarında, renklerinin tonlarında, belki bir fırça dokunuşunda saklı gerçek Eren ve Bedri’ nin izlerini sürmek, iki sanatçıyı tanımak açısından çok kıymetli idi.
Bedri Rahmi için torun tasviri kullandığı şu iki cümlesi ile burada alıntılamanın yerinde olacağını düşünüyorum:
“Buna torun derler torun Rafael’den dudak Renoir’den burun Evlat kemik Torun ilik” (Eyüboğlu, 2008, s. 388).
“Torunaki, adımın yarısı, canımın hepsi”
18 Şubat 2009’da kaybettiğimiz “yazmacı” Mehmet Eyüboğlu’nun anısına saygıyla…