Sanal müzemiz 24 saat açıktır

BAŞ BELASI BİR SERGİ GEZMEK

Bir hayali dinlemek bir müddet sonrada gerçekleştiğini görmek her insana keyif veren bir şeydir herhalde. HartHurtArt’ın açıldığı yerde galerinin kurucusu Ali Armağan Daloğlu’undan hemen hemen bir yıl önce oraya dair yapmak istediklerini dinlerken bunu yapmanın oldukça zor olacağını düşündüğümü hatırlıyorum. Ama bugün oraya gittiğimde gördüğüm manzara o zaman anlatılanlarla iyi kötü örtüşüyor. Armağan Bey o zaman geleceğe dair arzularını paylaşırken zor olduğunu düşünmemin sebebi içerisinde bulunduğumuz yeri neredeyse dört duvar, kaba inşaat olarak görmemdi. Bu kaba inşaat olarak görünen yerin bir sanat galerisine dönüşmesinin oldukça zor olacağını hissediyordum. Ama olmuş ve ilk sergisini de 17 Mayıs’ta Füsun Kavalcı küratörlüğünde Baş Belası Bir Sergi Biriktirmek adıyla açmış bulunuyor.

HartHurtArt, Müze Kumbaramı da barındıran bina kompleksinin içerisinde bulunuyor. Eğer orada bir sergi gezmek isterseniz Müze Kumbarım’ı ziyaret etmeniz de oldukça kolay. Sergi alanı size pek çok sürprizler de sunuyor. Geniş salonu gezdikten sonra tuvalete giden yolu da mutlaka ziyaret edin.
Baş Belası Bir Sergi Biriktirmek Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanat Fakültesinde sanatçı-akademisyen olarak var olan Füsun Kavalcı ve öğrencileri tarafından hazırlanmış. Kavalcı, daha önce öğrencileriyle pek çok kez sergi yapmış bir eğitimci, ilk kişisel sergisi olan Füsun’un Kadınları sergisini de gezme imkânım olmuştu. Sonrasında Müze Kumbaram ve BirKültür ile beraber Ankara Kumbaram sergini hazırlamışlardı. Bu sergide de Kavalcı ve öğrencileri biriktirme nosyonu çerçevesinde Ankara’nın ikonik unsurlarını birer kumbaraya dönüştürmüşlerdi.
Baş Belası Bir Sergi Biriktirmek’te de sanat üreticileri bu doğrultuda ilerlemişler ve birer kumbara üretmişler. Bu sefer tema Ankara olmaktan çıkmış biriktirmek üzerine yoğunlaşmış. Kavalcı serginin temasını şu cümlelerle aktarıyor:

Niye biriktirilir?
Kesin bir şey diyemem…
Belki, merak…
Belki, güzel ve farklı şeylere olan ilgi…
Belki, beğendiğimiz şeylere karşı tutkumuz…
Belki, estetik objelere kayıtsız kalamamak…
Belki, biriktirmeyi seven ruhumuz…
Biriktirme serüvenim;
İlkokuldan itibaren peçete, kalem, anahtarlık, pul,
Ortaokuldan itibaren dökümden yapılmış eski objelerden kalemtıraş,
Liseden itibaren baykuştan çeşitli objeler, para,
Üniversiteden itibaren farklı malzemelerden yapılmış küçük kadın heykeller,
Yüksek lisanstan itibaren ülkelerin kendilerini anlatan duvar tabakları,
Sanatta yeterlikten itibaren küçük seramik objeler,
Ve İznik esas olmak üzere çini duvar tabakları,
Sonrası eski dönemlere ait seramik çömlekler…
Yazarken gördüm ki,
Benimkisi, ölçülü, biçili biriktirmeyi seven bir hayat…
Biriktirmek, heyecan veren bir serüven…
Hayatımıza renkli, zengin küçük dokunuşlar…
Ama insanı harikulade hissettiren şey;
Biriktirmenin en güzel hali…
Öğrencilerim ve dostlarımla biriktirdiğim ANLAR…

Evet, her birimiz neden biriktiririz? Kavalcı’nın metnini okuduğumda bu geldi aklıma, ben neleri biriktiriyorum? Kitap ve kitap ayraçları belki bende en net biriken. Ama bir yandan da biriktirmek hafızanın bedenlenmiş ve nöronlarımızın ötesine geçen bir bellek üretme çabamızın sonucunda değil midir? Neden ilk kez gittiğimiz ve bir daha gitmeme ihtimalimizin olduğu bir yerden yanımıza bir şeyler alırız. Orayı hatırlatan ve ben buradaydım dedirten bir nesneyi oradan buraya getiririz. Orada üretilmiş ve oraya ait olan bir şeyi buraya… Galiba vardım diyebilmek için.
Şimdi benim sergiden biriktirdiklerime bakalım. Tabii ki sergide pek çok eser var. Ama ben belli biriktirme temaları ile bu farklı eserler arasında kendimce bağlar kurmayı amaçlamaktayım.
İlk olarak yazı konusuyla başlayalım. Yazı binlerce yıl önce ilk ortaya çıktığından beri insanlık kültürünün sabitlendiği ve biriktiği en önemli kültürel teknoloji olmuştur. Sözlü bir şekilde aktarılan bilgelikler artık yazı sayesinde sabitleşmiş ve değişmez halde sonraki kuşaklara aktarılır olabilmiştir. Belleğin gelip geçiciliğine, unutmanın her şeyi beyaz bir boşluğa hapseden duygusuzluğuna karşı yazı kendimizin, toplumumuzun ve uygarlığın sabitleyicisi konumundadır. O yüzden mektuplar yazarız, günlükler tutarız, hatırlatıcı bilgiler not alırız kendimize, unutmanın boşluğuna karşı.

Sergide de yazı ile bağlantılı biriktirme temasını işleyen üç çalışma var. İkisi kitap nesnesini temel alıyor birisi de mektubu. Aslınur Danış “Yaşamın İzi” eseriyle ve Nur Erdem “Zamansızlar” eseriyle kitabı biriktirme nesnesinin temeline oturtmuşlar. Baran Şahin ise “Merhaba” eserinde mektupları temel almış.
Biriktirme denilince akla gelen bir diğer nesne kutular. Çok çeşitli ve farklı biçimlerde, ebatlarda ve amaçlarla üretilmiş kutular: Bazen bir korsanın hazinesini sakladıkları sandıklar olarak, bazen analog zamanlardan kalan fotoğrafları veya atmaya kıyamadığımız diğer her şeyi koyduğumuz karton kutular olarak, bazen geleceğe kalmasını arzu ettiğimiz gelecek kapsülleri olarak, bazen de bir daha asla görmemek için kendimizden uzaklaştırdığımız çöp kutuları olarak çıkıyorlar karşımıza. Sergide kutular da bir tema olarak kullanılmış. Melike Güder “Çöp Kutusu”, Naz Berçin Korgan “Anı Sandığı”, Sude Aleyna Karadaş “Zaman Kapsülü” ile kutu ve kutu benzeri nesneleri kullanmışlar.
Biriktirmenin bir diğer kullanımı ise günümüzde dilimize daha fazla yerleşen, insan biriktirmek, anı biriktirmek, duygu biriktirmek tümceleri ile anlatmaya çalıştığımız, içsel süreçlerimiz. Dostluk, aşk, bağ, vefa, sadakat, duygudaşlık, acıdaşlık ve benzer onlarca şeyi beraber, hep birlikte yaşamanın, yaşayabilmenin olanaklarını açmak. Beraber olmak ve bir arada olduklarımızla, özenle bir bağı örmek. Bu ancak zamana yayılmış bir süreçte, vefa ve sadakat ile bağı korumak için inat ederek, paylaşarak ve paylaşımları biriktirerek mümkün. Hayri Mehmet Aytepe “İnsan Biriktiriyorum” eseri ile tam da bu temayı işlemiş. Peki, duygular? Onları bağlardan ayrı içimizde düşünürüz ama onlar da diğer insanlarla etkileşimlerimizle şekillenir. Acı ve hatır bu biriktirdiğimiz duyguların en başında gelir. Sedef Yaldız’ın “Kırk Yıllık Hatır” ve Efekan Fevzi Karakaş’ın “Acı Birikimi” eserlerinde olduğu gibi.

Peki, sesi biriktirmek nasıl mümkün? Yazı çıktığında sesi bir başka şeye dönüştürüp biriktirmiş ama sesi ses olarak biriktirebilmek için binlerce yıl beklememiz gerekti. Müzik kutuları, kasetler, plaklar, radyolar sesi ses olarak biriktirmemiz için gereken teknolojilerdi. Artık sesi biriktiriyoruz hatta bahsettiğimiz teknolojilerin ötesine geçtik ve sesi dijital ortamlarda dahi tutup yayabiliyoruz. Ama bazı nesnelerin kolektif hafızamızda sese dair bıraktıkları hala sabit. İrem Ayça Aydın “Biriktirilen Sesler” ve Sanem Sözen “Sendeki Müzik” isimli eserlerinde plak ve onu çalmak için kullandığımız pikabı kullanmışlar.

Biriktirmek için metafor olarak tabii ki doğal nesneler de kullanıldı kültür hafızamızın şekillenmesi boyunca. Yeryüzü şekilleri, hayvanlar veya bitkiler birikimin sembolüydü. Dağlar heybetin, denizler sonsuzluğun, ovalar enginliğin… Ağaçlar binlerce yıllık yaşamın bir taşıyıcısıydılar… Onlarca yıl yaşayan hayvanlar insanlara bir sırrı anlattı… Kabuklarının altında meyveler onlarca yıl biriktirdikleri tatları insanlarla paylaştı… Ama daha somutta, meyveler derin anlam katmanları sundular bizlere. Nazan Çoşgun “Ben Sandım Bir Tane İçini Açtım Bin Tane” eserinde narı kullanmış. Nar, Anadolu’nun kadim anlam dünyasında farklı kültürlerin kullandığı bir meyve oldu. Bereket için kapılarımızın önünde nar kırdık. Anadolu’nun kadim acılarını anlatabilmek için narı kullandık. Birin içerisindeki çokluğu ve çeşitliliği anlatabilmek için narın biyolojisi bize en güzel metaforik anlatımlar için olanaklar sundu. Mukaddes Abdulkerim ise biriktirmek için bir hayvanı, kaplumbağayı kullanmış “Bilgi Biriktirmek” isimli eserinde. Kaplumbağa, sert kabuğunun altındaki bilgeliği ve sakin, acelesiz ama emin adımları ile bilgeliğin bir anlatımı olmuştur mitlerde. Hayat hızla akıp giderken sakin yaşayabilmeyi başaran bir bilge gibi azametlidir. Benim için de kültürel anlam katmanlılığı ile en önemli hayvanlardan birisidir.Sergiden bende kalanlar bunlar.
Bende birikenler…
Birikmeyenler için üreticilerinden özür dilerim.17 Temmuz’a kadar sergiyi ziyaret edebilir ve sizde birikenleri görebilirsiniz.

Tolga Ulusoy