Sanal müzemiz 24 saat açıktır

Sanal Müze; İmkanlar ve Endişeler

İnternetin günlük hayatta belirleyici konuma gelmesiyle birçok tutum ve anlayış değişime uğrar. İnternetin olmadığı yılları tanımayan, bu teknolojinin içine doğmuş nesillerin şimdiden pedagojiden tutun edebiyat tercihlerine, iş yaşantısından aile ilişkilerine kadar birçok alanda değişimi zorladığı bir gerçek. Toplulukları bu denli değiştirme imkânına sahip bir araç olarak internetin, değişimin her zaman tartışıldığı müzeciliğe etkisi bir hayli fazladır. Müzelerin uzun zamandır gündemindeki etkileşimli olma hadisesi internetin müzelere sağladığı bir avantajdır örneğin. Müzelerin daha anlaşılır yerler olmasında da pek çok fayda sağlar.

Müzelerin internetle ilişkisi akla ilk olarak sanal müze kavramını getirir. Ancak biraz önceki örneklerin aksine müzeler ya da müzecilik bir bütün olarak sanal müzelerin olumlu bir sonuç olduğu görüşünde birleşmez. Buradaki en büyük endişe, sanal müzelerin fiziki müzelerin ziyaretçi sayılarını düşüreceği sanısına yöneliktir. Bu endişe geçerli bir temele sahip mi sorusunu cevaplamak için sanal müzenin ne olduğuna bakmak gerekir.

Sanal müze denilince birinci olarak fiziki bir müzenin sanal yansıması olan “mekânlar” akla gelir. Bu başlığın altına bir müzenin 360 derece panoramik görüntülerinin yer aldığı sitelerden, koleksiyonun özel olarak fotoğraflandığı ve bilgi verildiği içeriklere kadar birçok pratik girer. Broşür ya da katalog sanal müze olarak bilinen, fiziki müzenin yer, iletişim, koleksiyon ve çalışma saatlerini içeren bilgileri sağlayan teknolojilerden de söz edilebilir. Burada tartışma, fiziki bir müzenin replikası halinde bir koleksiyonu dijitalleştirmek ne derece sanal müzedir şeklinde özetlenebilir. Bu tarz replika olarak nitelendirilen müzelerin, çoklu medya ve bilgisayar teknolojileri kullanılarak oluşturulmuş müze simülasyonu olduğu eleştirisi yapılmaktadır.[1]

Salt koleksiyonu dijitalleştirmeyi yeterli görenlere karşılık, bunun ötesine geçmeye çalışan anlayışlar da söz konusudur. Bu da sanal müzecilikteki ayrı bir başlığa işaret eder. Fiziki müzelerin sadece sanal müzeleri için oluşturulmuş ve ancak sanal müze gezildiği takdirde görülebilecek sergi düzenlemeleri buna örnektir. Müzenin bir salonu olarak araçsallaştırılan sanal müzeler, imkânları geliştirme hususunda kullanılmakta. Müzelerin depolarında yer alan materyallerin dijitalleştirilmesi böyle bir araçsallaştırmanın ürünü sayılabilir. Bunun ötesinde müzeler çeşitli temalar üzerinden işbirliği yaparak koleksiyonlarını sanal müzede sergileyebilmektedir. Örneğin Türkiye’den müzelerin de dahil olduğu bir proje olan Museum With No Frontiers (Sınırsız Müze) kapsamında dört sanal müze kurulmuştur. Bunlar; Halı Sanatını Keşfedin, Tarihi Paylaşın, Barok Sanatını Keşfedin ve İslam Sanatını Keşfedin başlıklarına sahip.[2] Bu müzelerin çoğunda Türkiye’den müzeler de partner olarak yer alır ve onların koleksiyonları da temalar bağlamında sergilenmektedir. Sergilenen nesnelerin tümü kapsamlı bilgilerle sunulmakta ve üye olunduğu takdirde ziyaretçilerin kendi koleksiyonlarını oluşturmasına olanak sağlanmaktadır. Çeşitli ülkelerden müzeleri, insanları ve nesneleri bir araya getirmekte -örnekte olduğu gibi- sanal müze şartları olağanüstü denebilecek ölçüde kolaylaştırmaktadır.

Sanal müze deneyimi bu seviyenin de ötesine geçerek sadece sanallığı ile de varlık gösterir. Bazı müzeciler, sanal müzeye işaret ederken sadece bu anlama göndermede bulunur. Sözü edilen anlayışın dışındaki uygulamaların tam olarak kavramın içini doldurmadığı itirazında bulunurlar. Ancak zaten sanal müzenin tek bir tanımı yoktur ve olmaması da internet dünyasının genişliği ve kapsayıcılığı ile uyumludur. Sanal müzeler konusunda kurumların ve insanların kavramı yanlış anladıklarından ziyade bir tercihte bulunduklarını söylemek daha doğru sayılabilir.

Tamamen sanal olan müzeler iki fazda değerlendirilebilir. Bunlar fiziki bir nesne manasında referansa sahip olanlar ve olmayanlardır. Örneğin BirKültür geniş bir kumbara koleksiyonuna fiziken sahiptir ancak sanal olmayı tercih etmektedir. Bunun yanında, hikaye müzeleri gibi fiziki bir nesneye gönderme yapmayan çok sayıda kuruluş sanal müze olarak çalışmalarını sürdürmektedir. Fiziki referansa sahip olup koleksiyonunda sunduğu nesnelere sahip olmayan sanal müzeler de vardır. Örneğin mimarlık müzeleri. Bu müzeler, müzeciliğin tartışmalı konularındandır. Mimarlık müzede temsil edilebilir mi, müze mimariyi kapsayabilir mi biçiminde tarif edilebilecek tartışmalar sürerken, güzel yapılandırılmış birçok sanal mimarlık müzeleri kurulmakta ve başarıyla yönetilmektedir. Bu müzeler fiziki referansa sahip olsa da yapıların müzenin koleksiyonuna dahil edilmesinin mümkün olmadığı hallerde deniz biyolojisini belgeleyen sanal müzelerle ya da hikaye, söz müzeleriyle aynı düzlemde değerlendirilmesi düşünülebilir. Burada önemli olan sergilenenlerin temsilindeki rejimdir.

Temsil düzlemi bir müzenin öne çıkardığı anlayışa işaret eder. Sanal müze için temsiliyet anlayışı nesne, bilgi ve anlatı merkezli olmak üzere üç başlıkta toplanabilir. Nesne merkezli temsiliyet, konvansiyonel müzecilikle eş bir tutum izler. Bu sergilemede nesnenin materyal ve estetik değerine vurgu ön plandadır. Bilgi merkezli sergilemede objeler değil, onlar vasıtasıyla edinilen bilgi odaktadır ve amaç bilginin yaygınlaşmasıdır. Anlatı merkezli sergileme, koleksiyonun belli bir temayı takip ederek, bu temanın bağlamını oluşturacak hikayeleri, anlatıyı merkeze koyar. Bu sunum teknikleri sanal müzenin niteliğini ve amacını görünürleştirir.

Sanal müzeye, müze denmesinin nedeni içerdiği ilişki ve anlamda saklıdır. Bu sergileme teknikleri kadar, kurulma nedenleriyle de kendini açık eder. Bir sanal müze, kullandığı ya da dijital ortama taşıdığı materyali yeni bir anlam üretecek şekilde sunduğu takdirde bu kavramın içinde yer almaya daha çok yaklaşır. [3] Hangi sergileme yöntemini kullanırsa kullansın sanal müzenin öncelikli işlevi bilgi üretmesi ve aktarmasıdır. Ele aldığı tema ya da sahip olduğu koleksiyon etrafında, sanal müze, tatmin edici ve yoğun bir araştırmaya işaret eden içeriğe sahip olmalıdır. Bundan dolayı bir sanal müzenin özgünlüğü koleksiyonundan değil ürettiği özgün bilgiden gelir.[4]

Sanal müze pek çok avantaja sahiptir. Şüphesiz ilk akla gelen avantajı herhangi bir yerden ulaşılabilir/erişilebilir olmasıdır. Dünyanın neresinde olunursa olunsun ve hatta saat kaç olursa olsun bir sanal müze sadece bir internet erişimiyle ziyaret edilebilir. Kişiler sanal müze vasıtasıyla kendi koleksiyonunu oluşturup, sergilerini düzenleyebilir, bir esere yakından bakabilir, yorum yapabilir. Bu durumda sergileme ve etkileşim imkanları sınırsızdır. Sanal müze sayısız sanat eseri ya da obje içerebilir, yer sıkıntısı yoktur. Bütün eserlerini sergileyebilir, nesneleri deposunda saklama ve gün yüzüne çıkarma gibi endişeli tercihlere sahip değildir. Müzeler için ziyaretçi profilini belirlemek, yenilenme ve beklentilere cevap vermek için önemlidir. Sanal müzede ziyaretçi profili çok rahat belirlenip, geri dönüşler alınabilir. Sanal müze gezilerinde ziyaretçi fiziki müzeye göre daha kişisel ve özgürdür, ziyaretine istediği temadan, yönden ve objeden başlayabilir.

Bu avantajlar, fiziki müzelerden sanal müzeye yönelik bir endişe gelişmesine neden olmaktadır. Ziyaretçi sayılarından, erişim kolaylığına kadar bazı müzeciler, sanal müzelerle baş edemeyeceklerini düşünmekte ve olumsuz bir bakış edinmektedir. Halbuki sanal müze ve fiziki müzeler birbirinden mecra olarak ayrıdır. Şöyle ki; bir fiziki müzenin sanal ayağı olarak çalışan sanal müze türünde amaç genellikle asıl etkinliği desteklemedir. Yani fiziki müzeye ziyaretlerin yaygınlaşması için sanal müze kullanılmaktadır. Bunun ötesinde Walter Benjamin – Theodor Adorno ile yaygınlaşan sanat eserinin aurası meselesinde, Benjamin’in, reprodüksiyonlar yüzünden sanat eserinin aurasını kaybettiği görüşüne karşılık Adorno, “özgün-kopya” ikileminin özgün olana yeni bir hale kazandıracağını savunur.[5] Bu da özgün olanla karşılaşılacak mekânları daha arzulanır duruma getirir. Kısaca fiziki müzelerin sanal müzelerle kaybedeceklerinden çok kazanacakları vardır ve teşvik etmeleri de yararlarınadır.

Kısaca sanal müzeler pek çok türe ve sergileme anlayışına temellenen, bilgiyi ve araştırmayı önceleyen, ziyaretçilerin daha kişisel deneyimler edinmesini önemseyen, eğitimler üreten, yöneticileriyle ya da koleksiyonerlerle daha rahat bir iletişim kurulmasını amaçlayan ve bir hayli ihtisas alanında müzeleşmeyi destekleyen zihniyete karşılık gelmektedir.

 

[1] Çağla Nezehat Saraç, “Çoklu Medya, Dijital Koleksiyonlar ve Sanal Müze” Geçmişten Geleceğe Türkiye’de Müzecilik I. Yay. Haz.: Zeynep Önen, Gökhan Tunç, Mehtap Türkyılmaz. (Ankara: Vekam, 2008)  s. 209-215.

[2] http://www.museumwnf.org/atrium_about.php

[3]  Neslihan Şık Glosset, “Sanal Mimarlık Müzesi Sanal Müzecilik” Geçmişten Geleceğe Türkiye’de Müzecilik I. Yay. Haz.: Zeynep Önen, Gökhan Tunç, Mehtap Türkyılmaz. (Ankara: Vekam, 2008.) s.229-232

[4] Glosset, s. 229-232.

[5] Andreas Huyssen, “Bellek Yitiminden Kaçış: Kitle İletişim Aracı Olarak Müze” Müze ve Eleştirel Düşünce Tarih Sahneleri – Sanat Müzeleri 2. Çev.: K. Atakay. (İstanbul: İletişim Yayınları, 2012 ) s. 259-296.

 

 

 

Mehmet Özgür Kızılkaya