Sanal müzemiz 24 saat açıktır

Çikolata Kokusundan Bir Müzeye Bakmak!

Çikolata Kokusundan Bir Müzeye Bakmak!

Barselona’daki Çikolata Müzesi’ni keşfedelim mi?

Barselona Çikolata Müzesi

“Çikolata” sözcüğü ilk kez ne zaman ve nerede kullanıldı? Akla gelen soru için küçük bir araştırma yaptığınızda cevabı kolaylıkla, hele de günümüz teknoloji çağında, hemen karşımıza çıkıyor. M.Ö 1900’lerde ilk kez “çikolata” sözcüğü kullanıldı. Hepimizin tadına doyamadığı bu yiyecek Aztek dilinde “ekşi, acı içki” anlamına gelen yerel dilde “cacahuati” kelimesinden gelişerek günümüze kadar geldi. (Görseller Barselona Çikolata Müzesi’nin web sitesinden alınmıştır. Tüm bu ürünlere müzenin kafesinde ulaşmak ve tadına bakmak mümkündür.)

 

Barselona rüya gibi bir şehir. Caddesinde, sokağında, çıkmaz sokağında tarihi, kültürel zenginliği koklayacağınız hepimizin gitmek, görmek ve de kalabalıklarında kaybolmak isteyeceği dünya şehirlerinden birisi. Eğer sanatın kıyılarında dolaşmayı seviyorsanız da Marià Fortuny (1838-1874), Antoni Gaudí (1852-1926), Ramon Casas (1866-1932), Joan Miró (1893-1983), Salvador Dali (1904-1989), Antoni Tàpies (1923-2012) ve Pablo Picasso (1881-1973)’nun dokunduğu kentin sokakları daha bir cazip geliyor. Hepimizin bildiği üzere kentler, kültürel izleri ve tarihsel dokularıyla,  yaşayanının da ziyarete geleninin de belleğine her taşıyla ve notasıyla kazınırken bir yandan da yeme-içme kültürleriyle de cazip hale gelebiliyor.

Akdeniz ülkeleri arasında hem sıcak iklimi hem de samimi atmosferiyle Barselona, tarihi ve kültürel dokusu kadar mutfağıyla da dikkat çeken kentler arasında yer alıyor. Akdeniz mutfağının lezzetlerini her köşe başındaki, sokak aralarındaki kafelerinde veya ünlü lokantalarında tatmak da bulmak da ziyarete gelenlerin iştahını kabartıp lezzet sırlarına ortak edebiliyor. Bununla birlikte Akdeniz’in yanı sıra Katalan mutfağının en nefis örneklerini de deneyimleyebileceğiniz kentte pek çok özel yiyecek ve içecek dikkat çekiyor. Paella, Tapas, Conil amb Cargols, Pa amb tomaquet ve daha nicesi aklımızda kalan lezzetlerden. Bu yemeklerin isimlerini kolay kolay telaffuz edip, aklımızda tutamasak da lezzetleri yıllarca damak tadımızdan gitmiyor. Adından daha çok galiba lezzeti ve kokusu içeriğindeki yöresel malzemeler daha çekici kılıyor tüm mutfakları.

Barselona kafelerinden birine oturup geleneksel tapaslarla sangriyanızı yudumlarken az ötenizdeki, sokak çalgıcılarına da kulak kabartıp yaşam boyutunuzdan başka bir gezegene kendinizi ışınlamak hiç de zor olmuyor. Sıkı bir “kahveciyseniz” de cafe cortado ile birlikte şahane bir Crema Catalana’ya “hayır” diyebilecek cesaretiniz kesinlikle olmuyor. Lezzet küplerinin böylesi bir kentte damakla sınırlı kalması mümkün müdür? Sorunun yanıtı kesinlikle “hayır” olarak hemen ağzımızdan çıkmaktadır. Bununla birlikte her kentin, özellikle Avrupa’yı ziyaret ediyorsanız, ünlü müzeleri sanat ruhunuzu kabartıp, kültür belleğinizi canlandırıp ve ziyaretinizi daha keyifli hale getiriyor. Bir de sokak aralarında dolaşırken, kent rehberinde olan ama “ünlülerinden belki zaman kalırsa bir uğrarım” dediğiniz küçük müzeler, sokaklarını adımlayarak gezdiğiniz Barselona’da hiç hesaplamadığınız bir zaman diliminde ansızın karşınıza çıkabiliyor. Lezzet duraklarıyla başladığımız Barselona kentine dair cümlelerimiz yine lezzetin doruğundaki bir yiyeceğin müzesine doğru yönümüzü çevirmektedir. Bakalım hikâyemiz bize ne gibi sürprizlerle dolu cümleler sunacak? Okumaya devam edelim lütfen! Yazıcı (siz hikâye anlatıcısı da diyebilirsiniz) üç yıl öncesine gidecek ve sizlerle doyumsuz bir lezzetin notalarını/tarihsel hikâyesini bir müze mekânında buluşturacak.

Barselona ziyaretimiz, 2017 yılının Kasım ayında, esasında uluslararası bir kongre içindi. Sadece üç günlüğüne ziyaret için gidilen kentin sokaklarında, gezmek ve açıkçası şehrin tadını çıkarmak için zaman bulamayacağımızı düşünürken, daha havaalanından bizi çağırmaya başlayan kente doğru yol alırken gidilecek yerlere dair planlar ve zamanlamalar yapılmaya başlanmıştı. Kongre programının dışına çıkmadan, konuşma aralarında ve boş olan zamanlarda neredeyse koşarak kenti adım adım dolaştık. Çoğu kişi bunu iyi bilir, böylesi uluslararası toplantılarda, toplantı dışında ama ona dâhil olan pek çok etkinlik planlanır; konferans salonu ile otobüsler arasında kalabalık gruplar halinde hareket edilir, buna açılışlar, kapanışlar eklenir ve zaman çabucak akıp gider. Kendinizi kolaylıkla hiçbir şey anlamadan dönüş yolunda bulursunuz ve “keşke şu müzeye gitseydim, sanat galerilerine şöyle bir göz gezdirseydim” cümleleriyle baş başa kalırsınız. Bu sefer böyle olmadı! Zamanımızı dolu dolu ve her an boş kalmayacak şekilde planlayıp, hem işimizi yapmanın hem de gönlümüzü hoş tutmanın mümkün olabileceğini kanıtladık.

Barselona’yı adım adım dolaşmak için zaman yaratıldı. La Rambla Caddesi’nden limana kadar sadece yürümek ve etrafınızdaki tüm renkliliği belleğinizde kayıt altına almak için bile zaman yaratmak mümkün olabiliyor. La Rambla üzerindeki en çok ilgi çeken mekânlardan birisi olan Mercat de La Boqueria, kent çevresinde yetiştirilen taze sebze ve meyvelerin, çiftlik ürünlerinin, et-balık çeşitlerinin satıldığı büyük bir pazar. Ünü ülke sınırlarını aşan pazar yerinin tarihi, bazı kaynaklara göre 1217 yılına kadar uzanıyor, Kristof  Kolomb’a sorabilirsiniz. Kolomb, caddeye meydandan girdiğinizde hemen karşınıza çıkacaktır. Kendisini “Merhaba!” diyerek selamlayabilir ve gelip geçen herkese fısıldadıklarına kulak kabartabilirsiniz.

Nereden başlasak diye düşünürken daha ilk günden elinizdeki haritanın da verdiği özgüvenle, Barselona’da sanki yıllardır yaşıyormuş gibi hissediyorsunuz uzun yürüyüşlerle geçmiş günün sonunda kendinizi. Daha ilk günümüzde, ara sokaklarda kaybolmayı tercih ettik. Picasso Müzesi’nin o gün kapalı olması gibi bir şansızlığı asla kabul etmeyecek kadar kararlı olmak ve yürümek; yürürken de sokakların dokusunu koklamak, kenti tanımak için, içtenlikle, keyifle ve hissederek yapılacak en önemli işlerden birisi.

Söz açılmışken Picasso Müzesi’ne de kısacık değinmeden geçmek olmaz. Barselona’nın La Ribera bölgesinde bulunan Barselona Picasso Müzesi’nin daracık sokaktaki cephesine bakarak geçiyoruz. Bu müze, sanatçı hayattayken adına açılan ilk müze olma özelliğini taşıyor. 1963 yılında açılan müzenin koleksiyonunda ise 3.500’den fazla Picasso eseri bulunuyor. Binaya bakarken büyülenmemek elde değil. Bir zamanlar Picasso’nun da hayatının bir bölümünü aynı mekânda geçirdiğini bilmek de ayrıca büyüsel etkiyi daha da sarmalayan bir havayı solumanıza olanak tanıyor.

Önümüze çıkan caddenin hangi tarafına doğru gidelim diye düşünürken haritada az bir mesafe uzaklıkta bir başka müzenin daha bulunduğunu görüyoruz. Elimizdeki haritayı takip ederek müzenin bulunduğu adrese doğru ilerliyoruz. Museu de la Xocolata yani Barselona Çikolata Müzesi daha binasını veya içini görmeden adıyla sizi cezbediyor. Hangimiz çikolatanın “tadı” daha doğrusu adı karşısında tepkisiz kalabilir ki? Söz konusu bir çikolata müzesiyse eğer, çocukluğumuza doğru bir zaman tünelinden geçip anılara doğru gitmeye hazırlanırken, Saint Agusti Manastır binasının bir bölümünde kurulan çikolata müzesinin girişi ile karşılaşıyoruz.

Müzede çikolatanın tarihine açılan zaman tüneli, sizi içine çekiyor. Biletimizi alalım ve hem kokusuyla hem de görüntüleriyle bizi çeken çikolataların tadına bakmaya başlayalım.

Barselona Çikolata Müzesi girişi

 

 

 

 

Barselona Çikolata Müzesi’nin girişi (Görsel kaynağı için bkz. https://quantocustaviajar.com/blog/museu-do-chocolate-em-barcelona/ Erişim tarihi: 10 Aralık 2020)

 

 

Barselona Çikolata Müzesi, müze türü açısından değerlendirdiğimizde Gastronomi Müzeleri sınıflandırmasında yer alıyor. Müze bilet ücreti 6 avro ve bilet olarak size küçük bir çikolata veriliyor. Ama bu tatlı ve güzel kokulu biletin bir özelliği var, o da kendi ülkenizin bayrağına sarılı olması ve üzerinde Türkçe olarak “Hoş Geldiniz!” diye yazmasıdır.  Çikolatanızı daha doğrusu biletinizi alarak müzeyi gezmeye başlıyorsunuz.

Barselona Çikolata Müzesi, çikolatanın kökenlerine/tarihine bir yolculuk sunuyor. Bu nefis yiyeceğin ki kaynaklar Tanrıların da gözdesi olduğunu savunur, Avrupa’ya gelişi, efsane ile gerçeklik arasında bir unsur olarak yayılması, tıbbi özellikleri ve besin değerini anlatan açıklamalarla, oldukça iyi kurgulanmış bir sergileme senaryosuyla karşımıza çıkıyor. Binanın iç mekânı oldukça dar koridorlardan oluşuyor (özellikle müze seksiyonları), bu nedenle vitrinler, bilgi panoları veya yönlendirmeler, ilk bakışta oldukça karmaşık gelebilir ve fakat müze senaryosunun akıcılığı ve sizi boğmayan aksine içine alıp daha çok okumanızı ve bakmadan geçmemenizi sağlayan kurgusunun oldukça iyi olduğunu söylemek gerekiyor. Böylece, geleneği gelecekle ilişkilendirme çabası sonucunda İspanya’nın bu müzeye ayrı bir değer verdiğini müzeyi gezerken anlıyoruz.

Barselona Çikolata Müzesi iç mekan

 

 

 

Barselona Çikolata Müzesi’nin iç mekânından görüntüler; Barselona ziyaretimizde kentten telefonumuza biriken müzeye ait görüntülerden (2017 yılı)

 

 

 

 

Barselona Çikolata Müzesi’nin iç mekânından görüntüler (2017 yılı)

 

 

Çikolata Müzesi, Barselona‘daki küçük müzelerden biridir. Hepimiz için Azteklerle başlayan kelimenin anlamı, tarihçesi içinde kaybolurken daha bir anlam kazanıyor. Eğer bir gün yolunuz bu müzeye düşerse elinizdeki bilet çikolatanın yanına yedeklerini de almanızı tavsiye ederiz. Salonları, birbirinden çikolata bitkisine ve tarihsel süreçteki illüstrasyonlara dayalı panolarla ayrılarak belirlenen bu küçük müzeyi gezmek oldukça zaman alıyor. Her bölüm önünde kabaran iştahınız için cebinizde mutlaka küçük küçük çikolatalar olmalı! Bir müzeyi tadını çıkara çıkara gezmek bu olsa gerek!

Çikolata tarihi turunun başında, İspanyol fatihler tarafından Güney Amerika’dan Avrupa’ya çikolatanın nasıl getirildiğini öğreniyorsunuz. Kolomb, kakaonun varlığından haberdardı ama gücünün farkında değildi. Ek tatlandırıcı olmadan İspanyolların eve getirdiği kakao pek popüler bir “içecek” değildi. Ancak şeker veya bal ilavesiyle kısa sürede ün kazandı.

 

Barselona Çikolata Müzesi’nin birinci salonunda, kakao bitkilerini ve ağacının meyvelerini de görüyorsunuz (2017). Oldukça eskiler. Hatta Barselona limanına varan ilk tohumlar olduğundan bahsediyor açıklama panolarında yazan hikâye. Keseler içinde denizcilerin/tüccarların ceplerinde saklı gelen bu bitkinin tohumlarının kısa sürede geldikleri limandan dünyaya açılacaklarını kim bilebilirdi ki?

 

 

 

 

 

 

Barselona Çikolata Müzesi’nin hemen ilk salonunda sizi çikolatanın İspanya’ya ne zaman getirildiğine ve içine bal ve şeker katılarak tatlandırılıp nasıl hazırlanıp, sunulduğuna dair bilgiler karşılıyor. Kakao bitkisinin öğütüldüğü makineler de aynı salonda sergileniyor (2017).

 

 

 

Keşif çağından beri çikolatanın Barselona’nın sosyal ve ekonomik yaşamında rol oynadığı biliniyor. Liman kenti olan Barselona, ürünün tüm Avrupa’ya yayılmasında (satış ve dağıtımında) başlangıç noktası oldu. İlkin çikolatanın sıvı bir içecek olarak ülkeye giriş yaptığını söylemiştik. Peki, bu içecek nasıl katı bir yiyeceğe dönüşecekti? Müze, bu sorunun da cevabını veriyor ve ilk atölyelerin XIX. yüzyılın sonunda kentte kurulduğuna dair bilgiler okuyorsunuz. Hatta müzenin içinde kurulduğu binanın yani Saint Agusti Manastırı’nın çikolatanın tarihçesinde önemli bir rol oynadığını öğreniyoruz.  Bilindiği üzere XVIII. Yüzyılda Bourbon Hanedanlığı üyeleri, İspanya, Napoli, Sicilya ve Parma’yı ele geçirmiş bulunmaktaydı. İspanya ve Lüksemburg hala bu ailenin alt kollarının üyelerinin yönetici olduğu monarşilerle yönetilmektedir. Bu nedenle Bourbon ordusunun fanatik bir çikolata tüketicisi olduğunu söylersek yanılmış olmayız. Zaten hemen tarih sayfaları devreye giriyor ve bize askeri akademinin günlük yemek listelerinde çikolatanın olduğuna dair bilgiler veriliyor. Menü aynen şu şekilde: “Kahvaltıda her öğrenci ve şirket görevlisine bir buçuk ons çikolata ve yarım kilo ekmek verilecek”.  Askerler kışlada garnizon olarak hareket ederken, çikolata da yaygın olarak yenirdi. Özellikle hükümdarın kişisel koruması olan Halberdiers (Royal Guard of the Halberdiers) birliği, seçkin bir kolordu oldukları için çok miktarda çikolata tüketiyorlardı.

 

 

 

Museu de la Xocolata’da çikolata üretimi ve yapımında kullanılan değirmen ve karıştırıcı (2017 yılı)

 

 

Müzenin ikinci sergi salonunda, Aztek kakaolu içeceği “xocoati” içecek tarifini ve çikolatanın Aztek ve Maya gibi eski Latin Amerika kültürleri için önemini öğreniyorsunuz. “Eski Aztekler kakaoyu nasıl tüketiyordu? Sorusunun altında kısa yazılanlarda ise çikolatanın sıcak olarak içine vanilya, karabiber ve çili biber karıştırılarak içildiğini öğreniyorsunuz. Oldukça “acı” bir reçete!

 

 

 

 

 

 

 

Çikolata ile takas yöntemiyle ticaret yapmak ister misiniz? Kakao takas ticaretinde oldukça değerli! Aztekler kakao çekirdeklerini para birimi olarak kullandılar. Bir tavşan için 10 çekirdek vermeniz gerekiyor ve gerisinin çevirisini sizlere bırakıyoruz. İnsan ticaretinde de kakao çekirdeklerinin kullanılması oldukça acı! Tam bir “acı” çikolata, ne dersiniz? (Barselona Çikolata Müzesi’ndeki açıklama panolarından, 2017).

Çikolata Müzesi’nin daha sonraki salonlarında ise Avrupa’daki tarihi ve yiyecek sektörü üzerindeki etkisini anlatan panolarla ve vitrinlerde bununla ilgili çikolata heykeller ve çikolataya dair objelerle karşılaşıyorsunuz. Çikolata sanat objeleri oldukça iştah açıcı! İşte tüm bu görsel şölene bakarken elinizi cebinize atıp çikolata biletinizi arıyorsunuz. Eğer çoktan bitmişse yedeklediklerinizle bu bölümü gezmenizi öneririz.  Çünkü sergilenen Sagrada Familia Katedralini, animasyon karakterlerini sadece seyredebiliyorsunuz tadına bakamıyorsunuz. 

      

 

 

 

 

Barselona Çikolata Müzesi’nden (2017)

 

 

 

 

 

 

Çizgi roman kahramanları Asterix ve Obelix, Barselona Çikolata Müzesi’nde (Müzeyi ziyarete gelmiş olabilirler), 2017.

 

 

Müzede, çikolatanın tarihi ve endüstriyel üretiminin görsel ve işitsel sunumuna geniş bir bölüm ayrılmış. Tüm duyularınıza hitap eden bir müze olduğu konusunda da iddialıyız. Neden mi? Müzeyi en ince ayrıntısına kadar okuyarak veya görerek gezebiliyorsunuz buna ek olarak da enfes kakao kokusunu içinize çekebiliyorsunuz. “Böyle bir koku yok” diyorsanız (belki daha önceden müzeyi ziyarete gitmiş olanlar vardır diye buraya not düşmek istedik) yanılıyorsunuz. Kakaonun kokusu her an burnunuzu gıdıklayıp, öylesine içinize işliyor ki tüm müzeyi dolaşmayı tamamladıktan sonra kafeye yönelip sıcak bir çikolata ve yanına uygun yine çikolatalı bir lezzeti mutlaka tadıyorsunuz.

Müzenin en büyük bölümü çikolata üretimini gösteriyor. Kurutulmuş kakao çekirdeklerinin öğütülmesinden, çikolata kalıplarına kadar farklı üretim süreçlerini gösteren makineler sergileniyor. İç salonun karanlık odasında hikâyenin bir de belgeselini izleyerek müzenin geri kalan salonlarında dolaşmaya devam ediyoruz.

Barselona Çikolata Müzesi’nden (Görsel kaynakları için bkz. http://www.museedupaysduder.com/musee-de-la-xocolata-barcelona/ Erişim tarihi: 25 Aralık 2020)

Barselona Çikolata Müzesi, düzenli olarak çikolata konusunda, Katalanca, İspanyolca ve İngilizce olmak üzere etkinlikle, turlar ve atölyeler düzenlemektedir. Çocuk atölyeleri ve özellikle çocuklara çikolata yapımı konunda eğitim seminerleri düzenleniyor. Bunun en büyük nedeni ise bu “kutsal” içeceği ve yiyeceği geleceğe taşımak ve öncelikle ülkelerindeki yeni neslin kendi kültürel değerlerine sahip çıkarak, tarihlerine sahip çıkan bilincin yerleşmesini sağlamak olarak yorumlanmalı diye düşünüyoruz. Nesillerarası etkileşimin ve devamlılığının güzel bir örneği olan bu küçücük müze görüldüğü üzere sadece damak zevkinin tınılarını size bırakmıyor. Aynı zamanda kakaonun kültürel değerinin geleceğe aktarımında, müzenin rolünün önemine de katkı sağlıyor. Bununla birlikte şunu da öğreniyoruz ki, Barselona Şekerleme Birliği’nin, Çikolata Müzesi’ni tanıtma girişimi, sektörü geleneğe dayalı olarak yenileştirme ve modernize etme arzusunun bir parçasını oluşturuyor. Müze kültürüyle birlikte, daha kaliteli çikolata yapımını desteklemek, geçmişin ve geleceğin arasında önemli bir köprü kurmak bu olsa gerek! Bunu gerçekleştirmek için de, daha açık söylemek gerekirse, kaliteli şekerleme ve çikolata yapımı tarihinin tanıtımını teşvik eden, kültürel proje geliştirmek için müze kurmak ne kadar güzel bir fikir! Müze, ülkenin çikolata yapımı ve şekerleme geleneğini geri kazanmaya hizmet eden ve teşvik için çaba sarf eden önemli bir aracı kuruma dönüşmüş oluyor.

Müzeyle ilgili olarak daha geniş bilgi için web sayfasını ziyaret edebilirsiniz. Belki bir gün yolunuz düşer ve çikolatadan nasıl heykel yapılacağına dair güzel bir deneyim yaşamak istersiniz!

 

 

 

 

Barselona Çikolata Müzesiyle başlayan sözümüzün yanına bir fincan kahve, çikolata ve bir kitap ekliyoruz. Ceren Karadeniz’in Müze Kültür Toplum adlı kitabı bu yazının her cümlesinde yanımızda oldu. Sonraki durağımızın bir kitap olacağına dair de küçük bir ipucu vermiş olalım. 2020 yılını bitirmeye çok az kala, tüm yaşanan acıların üzerine bir “tat” bırakmak istedik. Dünyaca yaşanan salgın süreci, COVID-19 hayatlarımıza en ağır izlerle dokunuyor. Yeni bir yıl başlarken umut hep yanınızda olsun.

 

 

Kaynakça:

http://www.museuxocolata.cat/  Erişim tarihi: 25 Kasım 2020.

http://www.museupicasso.bcn.cat/ Erişim tarihi: 25 Aralık 2020.

https://www.yemektekeyifvar.com/yemek-ve-yasam/museu-de-la-xocolata Erişim tarihi: 09 Aralık 2020.

https://www.gpsmycity.com/attractions/chocolate-museum-(museu-de-la-xocolata)-10757.html Erişim tarihi: 09 Aralık 2020.

https://quantocustaviajar.com/blog/museu-do-chocolate-em-barcelona/ Erişim tarihi: 10 Aralık 2020.

http://www.museedupaysduder.com/musee-de-la-xocolata-barcelona/ Erişim tarihi: 10 Aralık 2020.

https://www.mabel.com.tr/tr/cikolatanin-tarihcesi Erişim tarihi: 01 Aralık 2020.

Dilek Karaaziz Şener