Sanal müzemiz 24 saat açıktır

Türk Denizcilik Tarihinde Garrett’den Develili Halil Kaptan’a Tahtelbahir Hikayesi

Türk Denizcilik Tarihinde Mr.Garrett’den Develili Halil Kaptan’a Bir Tahtelbahir Hikayesi

İhsan Oktay Anar

 

Özellikle Puslu Kıtalar Atlası romanıyla tanınan İhsan Oktay Anar’ın ikinci romanı olan Kitab-ül Hiyel isimli kitabını okuyanlar bilirler. Romanın kahramanı Yafes Çelebi hezarfen bir hiyel ustasıdır. Her ne kadar “Hiyel” kelimesi Arapça asıllı “hile, aldatmaca” manasında bir kelimenin çoğulu olsa da romanda geçen hile, aldatmaca manasından ziyade makine bilgisi, mekanik teknolojisi anlamlarında kullanılmıştır. Aslında roman kahramanı Yafes Çelebi bir makine mühendisidir ve büyük ahşap fıçılardan ibtidai bir tahtelbahir[1] yani denizaltı icat etmiştir. Yafes Çelebi mucidi olduğu tahtelbahirini Haliç’te yaptığı tehlikeli tecrübelerinden sonra büyük bir hevesle icadıyla, dönemin Osmanlı Sultanı Haliçte saltanat kayığıyla seyrederken birden bire ortaya çıkıp adeta şov yapmak niyetindedir. Bunun neticesinde de icadını beğenen sultanın bulunacağı lütuflara mazhar olma hayalleri kurmaktadır. Roman, ne yazık ki arızalanan tahtelbahirin neredeyse Yafes Çelebi’ye mezar olacakken onun son anda kurtuluşunu hikâye ederek tahtelbahir bahsini kapatır.

Yakın Tarihimiz

1962 yılına ait “Hatıralar, Vesikalar, Resimlerle YAKIN TARİHİMİZ” isimli tarih mecmuasında[2] Türklerin yapmış olduğu ilk denizaltı denemeleri yazı serisini okuduğumda denizaltının mucidi İngiliz George William Garrett ve Türk Bahriyesinin ilk denizaltı kumandanı Yüzbaşı Develili Halil Kaptan’ın romandaki gibi Haliç’te gerçekleştirilen tahtelbahir denemelerinin yaşanmış hikayeleri,  Kütab-ül Hiyel romanında geçen hayali olayların tarihsel gerçekliği gibidir.

Tarihte III.Ahmed zamanında tersane Baş Mimarı İbrahim Efendi tarafından yapılan bir tahtelbahirden de bahsedilir. Timsah şeklinde olan bu denizaltının deneme sürüşünün Sultan III. Ahmed’in çocuklarının sünnet merasimine denk getirilerek gösteri yaptığı rivayet olunur.

İlk denizaltı prototipi İngiliz mühendis William Garrettt tarafından Liverpol’da 1879 yılında yapılır. Bugünkü denizaltına teknik olarak hiç benzemeyen bu ilkel 45 tonluk denizaltının ilk denemesi başarısız olur. Biraz daha büyük yaptığı ikinci denizaltı da ikinci denemesinde Mr.Garrett içinde olmadığı halde daldığı yerden bir daha çıkamaz ve içindeki üç uzman personele bilim uğrunda mezar olur.

Eski bir Deniz Subayı olan Emrullah Nutku

Roman kahramanımız Yafes Çelebi gibi hiç usanmadan çalışmalarına devam eden Mr.Garrett artık İngiltere’de para bulamaz ve nihayetinde ünlü İsveçli bir silah fabrikatörü Thorsten Nordenfelt imdadına yetişir ve onun desteğiyle 1885 yılında Stokholm’de üçüncü denizaltısını tezgaha koyar. Bu sefer daha başarılı olan bu denizaltı Yunanistan hükümetince satın alınır. Yunan deniz kuvvetlerince böyle garip bir geminin tecrübe edildiğini duyan Sultan II.Abdülhamid derhal Bahriye Nazırı Hasan Paşa’ya emir vererek Mr.Garrett’i İngiltere’den Osmanlı payitahtına davet ettirir. İngiliz hiyel ustası Garrett padişahın iradesiyle iki tahtelbahir yapmayı kabul eder. Bahriye Nezareti ile imzaladığı anlaşma gereğince iki adet 30 metre boyunda 3.66 metre eninde ve 160 tonluk bir tekne yapacak ve bu tekne parçalar halinde İstanbul’a getirilecek ve Haliç’te Türk işçileri tarafından monte edilecektir.

250 beygir kuvvetindeki buhar makinesiyle suyun yüzünde 12 mil hızı olacak, içinde iki Nordanfil Topu iki torpido kovanı bulunacaktır. Mürettebatının bir kaptan, iki makinist ve bir ateşçiden ibaret olacağı İki tane tahtelbahir için fiyatı, isteğe uygun teslim edilmek şartıyla otuzaltıbin Türk altın lirasına mal olacaktır.

1887 yılında beşer parça halinde İstanbul’a getirilen tekneler Haliç’te Valide Kızağında Mr.Garrett nezaretinde monte edilir. Ardından denize indirilerek denemelere başlanır.Birine Abdülmecid diğerine Abdülhamid isimleri verilen bu iki tahtelbahirden ilkin Abdülhamid olanı tecrübe edilmek istenir. Kahramanımız Yüzbaşı Develili Halil Kaptan Geminin kumandanlığınagetirilir. Bu arada Develili Halil Kaptan 1885yılında ilk torpidolarımızdan “Şimşir-i Hücum” botunun da kumandanıdır. Fakat o denizcilik tarihimizde Türk Bahriyesinin ilk denizaltı kumandanı olmak şerefini taşımaktadır.

Mühendis Garrett’in denizaltı tecrübelerini Halil Kaptan’a haber vermedensadece kendi ekibiyle geceleri gizli gizli yapmasına Halil Kaptan itiraz eder. Zira bu garip geminin özelliklerini ve aletlerinin nasıl kullanıldığını öğrenmeden bu şekilde gemiyi teslim alamayacağını belirtir. Nihayet son denemelere Halil Kaptan’ında katılmasına razı olan Mr.Garrett gündüz denemelerine Haliç’te başlar. O Gün Halicin o kısmındaki bilumum deniz vasıtasının gezmesi yasaklanır. Dalmaya hazır hale getirilen Abdülhamid Tahtelbahirinin direkleri ve bacası yatırılır, menkoller kapatılır. Sarnıçlarına su aldırılan Abdülhamid tahtelbahiri yavaş yavaş sulara gömülür ve azami derinliğe kadar iner.

Develili Halil Kaptan deniz banyosu kıyafetiyle geminin içinde yapılan her işi dikkatle izlemekte ve bu garip teknenin bütün sırlarını öğrenmeye çalışmaktadır. Dalma başarılı bir sonuç verir ve bir süre sonra sarnıçlar boşaltılarak su üstüne çıkma manevrasına başlanır. Ancak sarnıçları boşaltan santrafüj aniden durur. Dakikalar sonra Mr.Garrett ve teknik ekibinin haliyle beti benzi sararmış ve sarnıç tulumbalarını çalıştırmak için harcanan tüm çabalar da boşa çıkmıştır. Biraz sonra içerideki havanın tükeneceği hissi de sinirleri iyiden iyiye altüst eder. Develili Halil Kaptan ölümden korkmadığından mı yoksa soğukkanlılığından mıdır kendini kaybetmemiş ve arızanın nereden doğduğunu fark ederek Mr.Garrett’i uyarıp duruma müdahil olmuştur. Gerçekten arıza bulunur. Yeniden çalıştırılan santrafüjün sarnıçları boşaltmasıyla tahtelbahir su üstüne çıkar. Mühendis Garrett hayatlarını kurtaran Halil Kaptan’a alenen şükranlarını sunar ve ona hitaben “Hayatımı kuvvette olduğu kadar cüret ve sekinette de benzersiz olan Türk milletinin genç subayına borçluyum. Bununla daima iftihar edeceğim.”dediği rivayet olunur. Halil Kaptan ise bu başarısıyla hiç övünmez ve tevazu ile arkadaşlarına “Diri diri mezara girip çıktım. Artık ölümden korkmuyorum” der.

Bir gece yine tahtelbahirde seyir ve hareket etme denemesi yapmak için Fener önlerinde dalarlar ve belirli bir derinlikte tahtelbahire ileri kumandası verilir. Fakat gemi hiç yürümez, başının üstüne dikilir. Mürettebat yere yuvarlanır Halil Kaptan bir yere tutunarak düşmekten kurtulur. Mr.Garrett başından ve kolundan yaralanır. Halil kaptan ise ileride tek başına kullanacağı bu geminin arızalanmasına içten içe sevinir zira bunları bilgisinin artmasına yarayan tecrübeler olarak düşünür. Gene sarnıçlar boşaltılıp tekne düzeltilir ve su üstüne çıkarlar. Fakat bundan sonra da denizaltı seyir tecrübeleri bir daha yapılmaz. Akabinde yaraları hafif olmasına rağmen ülkesine gitmek isteyen Mr.Garrett’e de izin verilir. Her ne kadar tekrar gelip mürettebatı yetiştireceğine dair söz verse de sağlık sorunlarını bahane ederek bir daha gelmez.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Çalışmalarında ciddi istikrar sorunu yaşayan Mr. Garrett daha sonra Rusya için başka bir denizaltı inşa eder ancak oraya giderken Jutland açıklarında denizaltı karaya oturur ve bu nedenle Ruslar ödemeyi reddeder. Bu onun son işi olur. Hiyel ustası Garrett daha sonra Amerika’ya göçer ve Florida’da almış olduğu bir çiftlikte tüm birikimlerini kaybeder. Daha sonra Birleşik Devletler Ordusu Mühendisler Birliğine katılır ve onbaşı rütbesi verilir. Sanki bu rütbe başarısızlıkları nedeniyle ona kaderin yapmış olduğu bir tenzil-i rütbe gibidir. Zira payitahtta iken en azından kendisine Türk fahrî binbaşılık rütbesi tevcih edilir. Garrett 1902 yılında Amerikan vatandaşı olarak ölür.

Romanda Yafes Çelebinin başarısızlıkla sonuçlanan tahetlbahir gösterisini hangi sultan için yapacağı  pek bilinmese de Mr.Garrett’in tahtelbahiri Develili Halil Kaptan kumandasında 1888 yılının yaz ortasında Dolmabahçe Sarayı önünde Sultan Abdülhamid’e gösterisini yapabilmeyi başarır.

Denizaltının bir gemiye yapacağı hücumu seyretmek için Boğazın her iki tarafı da o gün İstanbul halkıyla dolmuştur. Tüm yabancı elçiler ve kordiplomatik bu olayın seyrine davet edilerek dünyada ilk defa yapılacak olan bu denizaltı hücum denemesi herkesçe merak ve heyecanla temaşa edilir.

Eski bir posta vapuru hedef haline getirilerek boğazın ortasına demirlenir. “Abdülhamit” suyun üstünde hareket ederken hedefine doğru belirli bir mesafeye gelince dalarak seyrine devam eder. Periskop henüz icat edilmediğinden atış kontrolü kumanda köprüsünden yapılmaktadır. Kumanda kulesi suyun üst seviyesine kadar geldiği bir anda peş peşe iki torpido ateşlenir. Hedef gemisinin bordasında birer dakika ara ile iki su sütunu yükselirken tahtelbahirin suyun üzerine çıktığı görülür. Manevranın başarıyla sonuçlanmasından son derece sevinçli Develili Halil Kaptan ve mürettebatı Dolmabahçe Sarayının önünden geçerek onları seyreden adaşı Sultan Abdülhamid’e selam resmini de ifa ettikten sonra çürümeye terk edileceği yer olan Taşkızak Tersanesi’ne doğru yol alır.

[3]

Meşrutiyet yıllarının bahriyelileri aradan geçen 20 yıldan sonra çürümeye yüz tutmuş bu denizlaltıları  Taşkızak Tersanesinde yan yana karaya çekilmiş halde bulurlar. Hatıralarda kalan başarılı manevralarına rağmen bu iki tahtelbahirin bu günkü manasıyla mükellef birer denizaltı olmaktan çok uzak olduğu idrak edilir ve vakıa hatırlanacağı günlere kadar Türk Bahriye tarihinin tozlu sayfalarında yerini alır.


[1]Tahte-l bahr: “taht” ve “bahr” kelimelerinin birleşiminden meydana gelen “alt,aşağı” ve “bahr=deniz” manalarını ihtiva eden Arapça  kelimelerinden oluşan bir araç adıdır. Denizin altı=denizaltı

[2] Yakın Tarihimiz,22 Mart 1962, Cilt:1, Sayı:4-5, (Eski bir Deniz Subayı olan Emrullah Nutku’dan naklen) Bakınız: https://tr.wikipedia.org/wiki/Emrullah_Nutku

[3] Abdülhamid Tahtelbahiri açılış töreni

Said Erhan Şimşek